Öğrenciler okulda hayata dair birçok şey öğreniyorlar ve bunların çoğu müfredatta olmayan şeyler. Bunlardan en öne çıkanı da sosyalleşmek. Çocuklar okula başlar başlamaz arkadaş ediniyorlar, grubun bir parçası olmayı ve arkadaşlarıyla ortak çalışmayı öğreniyorlar. Maalesef bazı çocuklar da suskun olanlara zorbalık yapmayı öğreniyorlar. Kötü çocuklar olduklarından veya bilerek yaptıklarından değil de sınıfta veya grupta güçlü birisi gibi gözümek için yapıyorlar bunu. Öğretmenler çoğu zaman çocukları bu konuda uyarıyorlar ama hiçbir uyarının tamamen işe yaradığını görmemiştim bu hikayeyi okuyana kadar. Akıllıca ve ders verici nitelikte bir hikaye bu. Bütün ebeveynler ve öğretmenler okumalı ki bir daha böyle bir sorunla karşılaştıklarında ne yapabileceklerini bilsinler.
“Sabah okula gitmeden markete uğradım ve birkaç tane elma aldım. Dersimizin ilk saatinde çocuklara sıralarını yuvarlak düzene geçirmelerini ve onlara çok önemli bir şey anlatacağımı söyledim. Onlara iki elma gösterdim ve aralarındaki farkı söylemelerini istedim. İkisi de büyüktü ve aynı renkteydi. Sadece birisi çok az daha büyük ve açık renkteydi. Aralarındaki tek fark buydu.
Biraz daha küçük ve daha koyu olanını tek elimde havaya kaldırdım ve “İğrenç. Bu elma iğrenç gözüküyor” dedim. Daha sonra elmayı yere koydum. Öğrencilerim bana bakarak muhtemelen deli olduğumu düşündüler. Birkaç öğrencim kahkaha attı ve yine birçoğu da beni deli sandı.
Elmayı yerden aldım ve bana en yakın öğrencimin eline verdim. ‘Bu elma çok aptal görünmüyor mu? Hadi elmaya kötü bir şeyler söyle” dedim. Öğrencim dediğimi yaptıktan sonra ondan elmayı yanındaki arkadaşına vermesini ve onun da aynı şeyi yapmasını söyledim.
Kısacası, öğrencilerim elmaya kötü şeyler söylemeye bayıldılar ve sonra onu yere attılar sırayla. “Kabuğun iğrenç!”, “Sen kırmızı ve iğrenç bir elmasın!”, “Küçücük sapın var!”, “İçin kurt doludur senin!” gibi cümleler kurdu öğrencilerim.
Şimdi de aynısını daha güzel olan elmayla yapacaklardı. Aslında elmaların çok bir farkı yoktu. Elmaya hakaret edip yere attıktan sonra elmada neredeyse hiç hasar yoktu.
Daha sonra öğrencilerime elma yeyip yememek istediklerini sordum. Tabii ki hepsi de istiyordu. İsteyenlerin parmağını kaldırmasını istedim ve herkes elini kaldırdı.
Parlak ve büyük olan elmayı dilimlemeye başlarken öğrencilerimin ağızlarının suyu akıyordu. Gerçekten de sulu ve lezzetli bir elmaydı.
Sonra diğer elmayı dilimlemeye başladım. Elmayı elime aldığımda baktım ki her tarafı toz olmuş, ezilmiş ve kararmış. Kim istiyor diye sorduğumda bütün öğrencilerin suratında iğrenircesine bir bakış oluştu ve kimse istemedi.
Hemen onlara baktım ve şöyle dedim: “Elmanın böyle çirkin gözükmesinin nedeni biz değil miyiz? Bunu biz yaptık. Neden yemiyoruz öyleyse?”. Hepsi bir anda sustu ve sınıfı derin bir sessizlik kapladı.
Sonra devam ettim, “Gördünüz mü çocuklar? İnsanlara da kötü şeyler söyleyip kötü şeyler söylersek onların da bu elmadan farkı kalmaz. Bir arkadaşımızın arkasından dedikodu yaptığımızda, ona çirkin, şişman veya aptal dediğimizde ve onun bizimle arkadaş olamayacağını ifade ettiğimizde, o arkadaşımızı da bir elma gibi yere düşürmüş oluyoruz ve o da bu elma gibi kararıyor. Onlarda oluşan karartı ve eziklik de hiç iyileşmiyor, aksine kötüye gidiyor. Bunu içten içe sadece o biliyor.”
‘İŞTE!” dedim ve almayı havaya kaldırdım. “İşte birbirimize de bunu yapıyoruz. Birbirimizi yere atmayı bırakmalıyız” dedim.
Öğrencilerimin bir şeyi daha önce hiç bu kadar hızlı kavradığını görmemiştim. Anlattığım hikaye onlara o kadar gerçekçi gelmişti ki… Hikaye hakkına bir kompozisyon yazmalarını istedim. Okuduğum kompozisyonlardan bazılarını bu yaşta çocukların yazmasına imkan yoktu. Ders çıkışı birçok öğrencim yanıma gelip bana sarıldılar ve teşekkür ettiler. Benim gibi bir öğretmenleri olduğu için çok şanslı olduklarını ifade ettiler.
Öğretmenin verdiği ders akıllı değil miydi? Hikayeyi tanıdığınız bütün öğretmenlerle ve ebeveynlerle paylaşmayı unutmayın.